
19. yüzyılda sarayda ve İstanbul'un seçkin tabakasında Batılılaşma ve Fransız Kültürü neredeyse iç içe geçmiş durumdaydı. Galata Köprüsü'nün inşasıyla Pera'daki azınlıklar ve Müslüman halk birbirine yaklaşmış durumdaydı.
Bu dönemde, Batı'nın teknolojisinden yararlanmak isteyen Osmanlı, bu amaçla açtığı askeri okulların müfredatlarına resim dersleri koymuş ve ilk kez bu okulun öğrencilerini Batı'ya eğitime göndermişti. 1835 yılındaki program gereğince Viyana, Berlin, Paris ve Londra'ya iki yıl içinde on iki kişi gönderilmiş; Harbiye mezunu Ferik Tevfik Paşa bu dönemde Paris'e gitmişti. 1838'de Viyana'ya 7, Paris'e üç öğrenci gönderilmesi; 1849'da Hüsnü Yusuf Bey'in Paris'e gönderilmesi ve daha sonra Paris'te Mekteb-i Osmanî'nin kurulup, 1860-1'de de altmışa yakın öğrencisinin olduğunun bilinmesi uygulamanın sürekliliğinin bir göstergesi olarak yorumlanabilir.

Bu dönemde Fransa'da aktif bir sanat ortamı söz konusudur. Delacroix (1798-1863), Ingres (1780-1867), Jean François Millet (1814-1875), Camille Corot (1796-1875), Gustave Courbet (1819-1877), Honore Daumier (1808-1879), Charles Daubigny (1818-1878), Eduard Manet (1832-1883), Claude Monet (1840-1926), Edgar Degas (1834-1917), Auguste Rodin (1840-1917), Auguste Renoir (1841-1919), Georges Seurat (1859-1891), Cézanne (1839-1906), Jean Leon Gérôme (1824-1904) gibi farklı akımlar üzerinde etkili olmuş; farklı sanat dilini benimsemiş sanatçıların yaşadığı bilinmektedir. Bu dönemde sadece Türk sanatçıların değil; Amerikalı, İtalyan, Alman, vs. sanatçıların da seçtiği yer Paris'tir. Paris'te İzlenimcilerle birlikte ortaya çıkan bohem sanatçı tipi süregelecek ve bu daha sonra Türk sanatçılarını da etkileyecektir.

Güzel Sanatlar Okulu'nun yanı sıra, ona rakip düzeyde özel akademiler ve atölyeler de bulunmaktadır. 1868'de Rudolphe Julian tarafından kurulan Académie Julian, bir yandan gelenekselliğin önemini vurgularken öte yandan 20. yüzyıl başında biçimlenen akımları da desteklediğinden yıllar boyu öğrencilerin tercih sebebi olacaktır. Julian, bu akademiyi kurduğunda Okul ve akademik sanat ciddi bir biçimde sorgulanmaktadır. 1863 yılında Salon jürisinin, sergiye katılan resimlerin dörtte üçünü geri çevirmesi, bunun tepkileri çekmesi nedeniyle reddedilen resimlerin Salon des Refusés'de (Reddedilenler Salonu) sergilenmesini getirmiş ve bundan sonra sorgulanması gündeme gelen Okul'a ve katı akademik anlayışa alternatif eğitim kurumları olan özel akademiler açılmıştır. Académie Julian'ın kurucusu Rudolphe Julian'in de 1863 Reddedilenler Salonu'na katılmış olması bu anlamda dikkat çekicidir.

19. yüzyılda Fransa'ya gönderilen sanatçılardan Şeker Ahmet Paşa, Gérôme ve Boulanger'nin (1824-1888); Süleyman Seyyid, A. Cabanel'in; Osman Hamdi, Gérôme ve Boulanger'nin ve 1880-1888 arası Paris'te olan Halil Paşa da Gérôme ve Coutois'nın öğrencisi olmuşlardır. Bu sanatçılar Fransa'da bulundukları dönemde, Paris Güzel Sanatlar Okulu'nda atölye sahibi olan hocaların muhtemelen "serbest öğrenci" lerinden olmuş; o dönemde tohumları atılmakta olan İzlenimci sanat ile pek ilgilenmemiş; genellikle tarihi ya da mitolojik konuların tercih edildiği ve Ingres'in desen anlayışının hakim olduğu "akademik" bir eğitim almışlardır. Bunda Gérôme'un, İzlenimcilerin kompozisyon anlayışlarını tehlikeli görerek onları "parçacılık"la suçlamasının da etkili olduğu düşünülebilir. Ancak onların akademik bir eğitim almakla birlikte, modern eğilimlere kendilerini tümüyle kapattıklarını söylemek yanlış olacaktır. Nitekim Şeker Ahmet Paşa'nın, Barbizon Okulu etkilerinin açık bir biçimde görüldüğü "Orman" ya da "Ormanda Karaca", "Ormanda Oduncu" gibi resimleri, onların tümüyle akademik eğitime kapıldıkları görüşünü tersine çevirecek niteliktedir.

Şeker Ahmet, birinci sergide hem sergiye gereken ilgiyi çekebilmek hem de tutucu çevrelerden gelebilecek tepkileri engellemek için bazı önlemler alır. Serginin Sadrazam Ahmet Rüştü Paşa ve Maarif Nazırı Kemal Paşa'nın himayeleri altında bulunduğuna dair haberlerin de bu açıdan yorumlanması olasıdır.
H. 15 Nisan 1829/M. 27 Nisan 1873 Pazar günü açılacağı belirtilen sergiyi, erkek ve kadınlar kırk para; çocuklar ise yirmi para duhuliye ile görebileceklerdir. Ayrıca 1 Nisan 1873 tarihli bir gazete haberinde de, Sanat Okulu'nda açılacak olan resim sergisinden elde edilecek gelirin sanat okuluna ait olacağı belirtilmektedir.
Sultanahmet'teki Sanat Okulu'nda açılan serginin açılışında bazı bakanların, yüksek dereceli memurların bulunduğu; açılıştan bir iki gün sonra Sadrazam ve Hariciye Nazırı'nın sergiyi gezdiği; ordu müşiri ve Şehzade Yusuf İzzettin'in de sergiye ilgi gösterenler arasında bulunduğu bilinmektedir.

Söz konusu yazı, Guillemet, Hayette, Sait Efendi, Mesut Bey, Şeker Ahmet, Palombo, Moretti, Télémaque ve Hüsnü Bey'in oğlu Ali Bey'in yağlıboyaları, suluboyaları ve karakalemlerinin dikkat çektiğini belirtir ve Şeker Ahmet için de şunları yazar: "Bu serginin baş organizatörü olup bütün ihtimamını sergiye hasretmiş bulunan ve bu vesileyle kendisine takdir borçlu olduğumuz Ahmet Efendi, şahsiyetiyle mütenasip on beş tablo göndermiş ki, bunlardan birkaçı cidden çok güzel tuvaller" Yazıda Şeker Ahmet'in resimlerinden birkaçı için de, koyunları güden bir çoban Breton'un küçük tuvallerini hatırlatan tatlı tonda bir tablo, gurup zamanı bir orman meydanı, vs. şeklinde bir tanıtma pasajı yer almaktadır.
Yazıda, yağlıboyalar arasında en çok dikkati çekenlerden birinin Guillemet tarafından yapılmış, sultanın ayakta portresi olduğu belirtilir. Guillemet'nin sergide iki portresinin daha bulunduğu; tepsi taşıyan bir zenci kadın ve dört natürmort sergilediği; eşi H. Guillemet'nin ise sergiye pastel bir çocuk portresi ile katıldığı da aynı yazıdan öğrenilmektedir. Sergide bunların dışında Kurmay Yarbay Mesut Bey'in biri Şehzade İzzettin Efendi'nin olmak üzere üç portresinin, üç deniz manzarasının ve bir natürmortunun yer aldığı; Askeri İdadi öğretmenlerinden Sait Efendi'nin sergide hem yağlıboya hem suluboya sergilediği; sergi düzeninde eserleri Guillemet'nin karşısında yer alan Hayette'in tuvalleri arasında yatan bir çıplak modelin dikkate değer bulunduğu; Palombo'nun "Bir Işık Oyunu" adlı tablosuyla, Moretti ve Télémaque'ın deniz konulu tabloları ve Hüsnü Bey'in oğlu Ali Bey'in ise natürmortlarıyla sergiye katıldığı belirtilmektedir.
Sergide suluboya ve karakalem resimlerin yer aldığı bölümde mimar Bourmancé'in dikkat çektiği görülmektedir. Serginin bu kısmında mimar Bourmancé'in "Port Sait Camii", "Boğazda Yalı" ve "Hamam" adlı resimleri; Naim Bey'in ahır içini gösteren ünlü bir tablodan yaptığı karakalem kopyası; Acquaroni'nin iki karakalem portresi; V. De Stozemberg'in iki portresi ve Yusuf Bahaddin Efendi'nin kurşunkalemle yapılmış küçük bir resmi yer almıştır.
Sergiye Şeker Ahmet'in Sanat Okulu'ndaki öğrencilerinin, Tıbbiye ve Galatasaray Sultanisi öğrencilerinin de katıldığı; Galatasaray Sultanisi öğrencilerinin resimlerinin sorumlusunun hocaları Hayette olduğu bilinmektedir.
Şeker Ahmet'in ilk sergisinin uyandırmış olduğu geniş ilgi, onun ikinci bir sergi hazırlıklarına girişmesi için teşvik edici olmuştur. İkinci sergi de, birincisi kadar olmasa da, uzun bir hazırlık dönemi gerektirmiş; sergiyle ilgili ilk gazete haberinden serginin açılışına kadar 1 yıl süre geçmiştir.

İlandan anlaşıldığına göre, serginin açılışının, 1874 yılı Aralık ayının ilk günü yapılması planlanmıştır. Ancak Kasım ayının son günlerinde "Sergi Müdürü Ahmed" imzası ile çıkan haberde, serginin gelecek mayıs ayının birinci günü açılacağı bildirilmiştir. Bu habere rağmen sergi, Mayıs ayının birinci günü açılamamış ve yine "Sergi Müdürü Ahmed" adını taşıyan bir dizi haberde açılışın ertelendiği belirtilmiştir. Haberde, "Hükûmetin Sultan Mahmud Türbesi yanındaki Darülfünun'un mükemmel salonunu emrimize hazır tutmak istemesi üzerine serginin açılışını 1 Temmuz 1875'e tehir etmek zorunda kaldık." denmekte ve sanatçıların eserlerini 1-20 Haziran tarihleri arasında serginin yapılacağı yere getirip teslim etmeleri gerektiği belirtilmektedir.
Böylelikle II. Resim Sergisi 1 Temmuz 1875 tarihinde açılır. Sergi duhuliyesi olarak büyüklerden iki, çocuklardan bir kuruş alınır ve ilk sergide olduğu gibi toplanan para, Sanat Okulu'na tahsis edilir. Bu sergi de ilki gibi rağbet görür. Padişahın bu sergi ile çok ilgilendiği, birçok tuvali saraya götürüp incelediği ve sanatçılara mükâfatlar vaat ettiği dönemin gazete haberlerinden anlaşılmaktadır.
Bu sergiye otuz kişinin katıldığı bilinmektedir. Bu otuz kişinin çoğunu gayrimüslim sanatçılar oluşturmaktadır. Sergiye Türk sanatçılardan Ahmet Ali (Şeker Ahmet Paşa), Ahmet Bedri, Halil (Paşa), Osman Hamdi ve Nuri Bey katılmıştır. Sergiye katılan gayrimüslim sanatçılardan Köçeoğlu dışında, hangilerinin Osmanlı tebasından olduğu kesin olarak belirlenememiştir. Sergiye katılan yabancı sanatçılar arasında, Abraham, Acquaroni, Andreanis, Aurely, Bimonelli, Boerio, Bourmancé, Durand, Hayette, Jérichau, Köçeoğlu, Montani, Montrichard, Moretti, Pascutti, Penel, Penso, Remy, Rossi de Guistiniani, Rupin, Sakayan, Serpasian, Télémaque, Veisin bulunmaktadır.
Büyük bir kısmı yabancı olmakla birlikte Abdülaziz Dönemi'nde bu kadar sayıda sanatçının bir sergide bir araya gelmesi önemli bir aşamadır. Ancak, La Turquie'de yer alan sergi yazısında, "…ve şimdi, ayni bizim gibi, muhtemelen okuyucu da, mevcudiyetsizliklerinin sebebi izah edilemeyen birçok sanatçının eserlerinin burada bulunmayışından dolayı sürprizle karşılaşmış olabilir" cümlesi, sergiye başka sanatçıların da katılmasının beklendiğini göstermektedir.
Şeker Ahmet Paşa'nın açtığı bu sergilerin toplumda büyük etkileri olmuştur. Her iki sergi de, bu dönem sanat ortamında bir canlılık yaratmış; daha sonraki yıllarda düzenlenecek olan sergiler öncülük etmiş ve döneminin aydınlarını güzel sanatlar eğitimi üzerine düşünmeye yöneltmiştir. Serginin yarattığı etkiden cesaret alan bazı gayrimüslim sanatçıların İstanbul'un değişik semtlerinde resim eğitimi vermek amacıyla özel atölyeler açmaya başladıkları da bilinmektedir.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder