SayfamIza Hoş Geldİnİz!

Sevgi Sanat, bizden en son haberlerin yayınlandığı, özel düşüncelerimizi içeren, paylaşımcı bir ortama sahip kişisel bir günlük ve bir bağlantılar koleksiyonudur. Ana sayfamıza son eklediklerimiz sayesinde ziyaretçilerimiz değişikliklerden haberdar olabilir, yorum yapabilir, sayfa sonlarındaki pencereden e-posta gönderebilir veya bağlantı verebilirler. Nasıl mı? Aşağıdaki “İzleyiciler” bölümünde yer alan “İzle” bağlantısını tıklamak yeterli. İsteyenler ise http://www.sevgibilal.tr.gg/ sitemizi gezebilir, dileyenler de http://www.facebook.com/group.php?v=info&gid=7385371325#/group.php?v=wall&gid=7385371325 facebook grubumuzun sayfalarını gönüllerince turlayabilirler.



10 Ocak 2010 Pazar

Kuru Pastel Resimler III




51 No. Togolese Girl, 35 x 50 cm Afrika’nın batı sahilinde dar çubuk şeklindeki bir ülke olan Togo, insan hakları ve siyasi yönetimi konusunda yıllarca eleştiri hedefi olmuştur. 17 nci yüzyılda Avrupalı esir tüccarları tarafından ülke dışına götürülen esirlerin yüklendiği yer olan Esir Sahili ile tanınmış Togo, 1884’de Togoland adı ile önce Alman himayesine girmiş, 1.Dünya Savaşı başladığında İngiltere ve Fransa tarafından zorla alınmış, bölünerek Milletler Cemiyeti mandası altında yönetilmiştir. İngiliz idaresindeki batı tarafı sonraları, bugünkü Ghana’ya bağlanmıştır. Ülkede 40 farklı etnik grup vardır. Doğal kaynakları, fosfat, kireçtaşı ve mermer olan ülke çoğunlukla kuraktır. Futbol en büyük eğlencedir. Bir başkası da plaj eğlenceleridir. Hafta sonları güzel havada vakit geçirmek için başkent Lomé’un her yerinden gelen insanlarla plajlarda birçok faaliyet ve partiler organize olur. Togo’da Batı Afrika’nın yemek tercihi, beyaz yer elmalarının hamur kıvamına kadar dövülmesinden meydana gelen fufudur. Kentlerde yol boyunca birçok fufu lokantası bulunur. Tropikal meyveler olan mango, papaya ve ananas ise çok boldur. Limonata ve Bissap suyu en popüler içeceklerdir. Yukarıda bu güzel Afrika ülkesinin minik bir yerli kızının objektife yakalanan şirin pozu resmedilmiştir.






52 No. Roses, 24 x 33 cm“En az bir güzel resim bırakabilsem mutlu olurum” diyen ABD’li modernist ressam Walt Kuhn (1877-1949), ölümünden sonra arkasında sayısız önemli eserlerle amacını gölgede bırakmıştır. 3 binin üzerinde figür çalışması üretmişti. Kendisinden önceki birçok sanatçı gibi Kuhn da yaşı konusunda olduğundan genç görünmek için herkesin bildiği yalanı söylemiştir. Bunu, yeteneğini herkese çok çarpıcı olarak gösterebilmek için yaptığına inanmıştı. Demek ki Kuhn, sıradanlığın izlerini yok etmek için ilk resimlerinin çoğunu ortadan kaldırmıştır. Kuhn’un kalan eserleri, Amerikan resim tarihinin en güçlü çalışmalarıdır. Yetenekli bir natürmort ressamı olmasına rağmen portrelerde çok ünlüdür. Resimlerinin kalıcı etkisi model olarak sirk ve vodvil oyuncularını kullanmasıdır. Kuhn’un modelleri, neşeli karakterlerden çok farklı olarak kişisel özellikleriyle resmedilmiştir. İcra ettikleri sahneden çıkmışlar ve mor, kırmızı ve siyah renk tonlardaki normal ortamlarının dışına yerleşmişlerdir. Koro kızları ise beğenilmesi bir yana tuhaf şeyler olmuşlardır. Abartılı baş süslerini taşıyarak gösterimde olduklarının farkında olarak tuvalden bakmaktadırlar. Soytarılar, boyalı yüzlerinde gülmeyi reddetmekteler. Akrobatlar, oyunları arasındaki bir dinlenme anında başları aşağıda bitkin şekilde durmaktalar. Kuhn’un oyuncularının yüzleri arkasında hayatın kaçınılmaz zorluklarını anımsatan bir rahatsız edicilik yatar. Yukarıdaki resim ressamın “Güller” ismiyle 1933 yılında yaptığı eserinden çalışılmıştır.






53 No. 35 x 50 cm





54 No. Portrait of a Lady, 35 x 38 cmViyanalı kadın portrelerinde Gustav Klimt, aldatıcı görünümü olan şıklıkları altında “için için yanan ateş”i ön plana çıkarma konusunda başarılı idi. 1896 ile 1898 yılları arasında sayısız portre çizimi gerçekleştirdi. Bu çizimler herhangi bir yağlıboya portreye bağlı değillerdi ve Klimt onları bağımsız resim çalışmaları olarak değerlendirmişti. Viyana’daki bir sergide sergilenen Franz von Stuck’un pastel portrelerini model olarak düşünebilirdi ama onları Jugend ve Pan gazetelerinde yayınlamıştı. Klimt’in kadın portreleri genelde modellerin eşleri veya babaları tarafından sipariş verilirdi. Klimt’in arkadaşı Emilie Flöge’nin tasarlamış olduğu önlük çeşitlerinden birini giymiş olan modeller onları gerçeğinden uzaklaştırarak Sargent, Whistler ve Anders Zorn tarafından yapılmış çağdaş portrelerdekilere benzer estetik bir düzleme yükseltmiş ve karışık desenli arka plan önünde resmedilmişti. Bu portreler psikolojik olarak büyüleyici üst sınıf kadınları temsil eder. Oberlin’de model çizerken simsiyah saçlı bir kadının gizemini yansıtan bir (eserlerine nüfuz etmiş konu) çalışma Klimt’in olgun tarzının örneği olarak değerlendirilemezdi. Üstteki resim 1916 yılında yaptığı bir kadın portresinden çalışılmıştır.





55 No. 32 x 50 cm





56 No. Kedi, 25 x 32 cm





57 No. 34 x 46 cm




58 No. Sitzender Akt mit Kissen, 33 x 43 cmHayatı, Alman sanatının gelişmesindeki en cesur ve en kıvrımlı olanlardan biri olarak anlatılır. İnsanları renklendirmek için parlak ve saf bir ses vermiş, yaptıklarına anlaşılırlık ve parlaklık kazandırmıştır. Resimleri esasen coşku ifadesinde yoğunlaşmış, çalışma şekli; genelde renk ve biçime başka anlam vererek nesnel gerçeklikten çok duygu ve ruh halini temsil etmektedir. 1911 yılındaki bu çalışmasında August Macke oturan yastıklı bir çıplak kızı resmetmiştir.



59 No. Sudanlı kız, 32 x 50 cmZayıflıktan ölmek üzere olan Sudanlı siyah küçük bir kız çocuğu ile yakınında tüneyen akbabayı fotoğraflamış, ancak küçük kıza Birleşmiş Milletler yardım kampına ulaşması için yardım etmeyerek oradan uzaklaşmış ve bu yüzden yoğun eleştirilere maruz kalmış ve bu fotoğraf ile 1994’te Pulitzer Ödülü kazanmış, ancak bu fotoğraftan 3 ay sonra bir depresyona girip intihar etmiş olan Güney Afrikalı fotoğrafçı Kevin Carter’ın aynı konulu bir diğer fotoğrafından çalışılmıştır.



60 No. 32 x 50 cmTakvim yaprağından resmedilmiştir.



61 No. Hidden Face, 32 x 50 cmAfrika’da yeterli paraları olana kadar kendi evlerini kiraya veren kadınlar vardır. Zamanı gelince taşınmaları gerekir. Bu kız yüzünü saran eşarbıyla köyden göç edip sonra çölde kaybolmuş, yiyecek ararken mahzun ve kimsesiz gözleri yaş dolu ailesinden ayrılmıştır. Günlerce beklemiş ama ailesini görememiş, onların öldüğünü, kendisinin de öleceğini sanmıştır. Kadınlar ağlaşırlarken bir gün National Geographic fotoğrafçıları bu kıza rastlarlar ve resmini çekmek isterler. Kadınlar öyle üzüntülüdürler ki kız bunu para için yapamayacağını düşünür. Fotoğrafçılara, kızın ailesini bulmaya söz verirlerse resmini çekebileceklerini söylerler. Anlaşırlar. Fotoğrafçılar resmi çektiklerinde kız epeyce sinirlidir, öyle ki yüzünün çoğunu eşarpla gizler. Gözleri, hem mutluluktan hem de üzüntüden yaşla dolar ve sonuçta resim çekilir ve kız ailesine sağ salim kavuşur.



62 No. Maria, 28 x 34 cmBüyük usta Leonardo da Vinci, sayısız eserinden biri olan “Meryem” adlı bu tablosunu 1483 yılında yapmıştır.




63 No. Refika, 35 x 50 cmÇanakkale’nin Adatepe Köyünde 19.yy sonu ve 20.yy başında “Refika” takma adıyla bir Rum güzeli yaşarmış. Köyün Rum ve Türk cemaati arasında çok sevilen Refika hem güzel hem de çok neş'eli bir kızmış. Düğünlerde şarkılar söyler, çok da güzel dans edermiş. Refika'nın güzelliği ve iyilikseverliği Adatepe köyünün yanı sıra çevre köylerde de dillere destan olmuş. Özellikle zeytin zamanı Refika'nın çalıştığı tarlalarda köylüler hem zeytin toplar hem de Refika'nın şarkılarını dinlermiş. Düğünlerde mutlaka Refika başmisafir olarak çağrılır ve kendisine şarkı söyletilip, dans ettirilirmiş. Birinci Dünya Savaşı’na kadar iki cemaat Adatepe köyünde barış içinde birlikte yaşarmış. Ancak savaş tüm Anadolu'da olduğu gibi Adatepe köyüne de felaketler getirmiş. Savaşla birlikte köyün Rum ve Türk cemaatleri arasında önceleri soğukluk daha sonra karşılıklı çatışmalar baş göstermiş. Tüm bu kargaşaya rağmen Refika yine de Türkler arasında sevilmeye devam etmiş, ancak ne var ki savaş sonunda Türk ve Yunan hükûmetleri arasındaki anlaşma sonucunda Refika da diğer Rumlarla birlikte köyü terk edip, Yunanistan'a yerleşmek zorunda kalmış. Refika'nın köyden ayrılışı Türkler arasında büyük bir üzüntüye yol açmış. O gittikten sonra bile onun adına türküler yakılmış ve her fırsatta, özellikle düğünlerde onun türküsü okunup, onun adına danslar edilirmiş. Bu gelenek Adatepe köyünde hala devam etmektedir (kaynak http://www.adatepe.com/).




64 No. 35 x 50 cm




65 No. 30 x 38 cm



66 No. 30 x 38 cm




67 No. 28 x 28 cm






68 No. Ozzy Osbourne, 30 x 42 cm




69 No. 32 x 50 cm




70 No. 32 x 50 cm




71 No. 32 x 50 cm



72 No. 30 x 50 cm


73 No. 32 x 50 cm



74 No. 32 x 45 cm


75 No. 20 x 28 cm

Kuru Pastel Resimler II


26 No. Nude, Standing, 25 x 25 cm

Orijinali 1912 yılında ekspresyonist tarzda suluboya ve guaj boya ile yapılmış olan ve erotizm dolu bu nü çalışma bir Alman ressam olan August (Robert Ludwig) Macke (1887-1914)’ye aittir. Doğanın olduğu gibi temsili yerine duyguların ve iç dünyanın ön plana çıkarıldığı dışavurumculuk (ekspresyonizm) akımının önde gelen temsilcileri arasında kabul edilir. Henüz 27 yaşındayken Alman Ordusu saflarında savaşırken hayatını kaybetmiştir.




27 No. Taş bebek, 20 x 29 cmBir sanat kitabındaki heykel resminden çalışılmıştır.




28 No. Dere kenarındaki ev, 20 x 29 cm




29 No. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, 22 x 24 cmMevlânâ Celâleddin-i Belhî Rûmî, İslam ve tasavvuf dünyasında tanınmış bir şair, düşünce adamı ve Mevlevî yolunun öncüsüdür. Bugünkü Afganistan’da bulunan Belh’te doğmuştur. “Rûmî” adı, Anadolu’ya yerleşip orada yaşadığı için (o dönemde Anadolu’ya Diyarı-ı Rûm deniliyordu); “Efendimiz” manasına gelen Mevlânâ ise, kendisine karşı duyulan büyük saygının belirtisi olarak verilmiştir. Mesnevi’yi Hüsâmeddin Çelebi’nin isteği üzerine yazmıştır. Kâtibi Hüsâmeddin Çelebi’nin söylediğine göre, Mevlânâ, Mesnevi beyitlerini Meram’da gezerken, otururken, yürürken, hatta semâ ederken söylermiş. Çelebi Hüsâmeddin de yazarmış. Eserin yazılmaya başlanması da enteresandır. Bir gün Mevlâna’nın dostu ve halîfesi Hüsâmeddin Çelebi; Hakîm Senâî’nin Hadikat-ül-Hakîka ve Ferîdüddîn-i Attâr’ın Mantık-ut-Tayr gibi eserleri¬nin büyük şöhret bulduğunu, insanların bu eserleri zevkle okuduklarını, Mevlâna’nın da böyle bir eser yazması ve bu eserin hem insanlara faydalı olması, hem de Mevlâna’dan hatıra kalması arzusunu dile getirir. Mevlâna, Hüsâmeddin Çelebi’den önce bu il¬hamı almıştır; sarığının kıvrımları içinden Mesnevî’nin ilk on sekiz beytinin yazılı olduğu kâğıdı çıkarır, Çelebi’ye verir. Eserin yazılmasına böylece başlanır.




30 No. Fishing Boat, Spain, 24 x 30 cmArthur Grover Rider (1886-1975), Chicago’da doğmuş ve ilk eğitimini Chicago Güzel Sanatlar Akademisi’nde almıştır. Öğrencilik yıllarında Chicago Lyric Opera’sı için resim yapmış, sonra da Avrupa’ya gitmiştir. Londra’da yaşarken Covent Garden’daki Londra Operası için resim yapmış ve sonraki eğitimini Paris’te almıştır. Dokuz yaz sezonu boyunca İspanya’da resim yapmış ve orada çalışmasından büyük ölçüde etkilendiği Joaguin Sorolla ile karşılaşmıştır. Çok yönlü bir sanatçı olarak resimlerinde çiçekler, manzaralar, deniz manzaraları, hayvanlar ve figürleri öne çıkarmıştır. Sorolla’nın rehberliği altında Valencia plajlarında sudaki ışık oyunlarını resmetmeyi öğrenip becerisini geliştirerek çalışmıştır. “Balıkçı Teknesi” isimli 1920 yılındaki bu çalışmasında sudaki koyu ve belirgin fırça işiyle güçlü renk kullanımını göstermiştir. Bu güneş ıslağı sahneyi ustalıkla işlemek için tamamlayıcı empresyonist renk teorisi kullanarak fayda sağlamıştır. Yelkende turuncu, sağ tarafta mavi tonları, solda ise sarı arasına mor çizgiler kullanmıştır. Turuncu ve mavinin birlikteliği suda ve dalgalarda belirgindir. Bu renkleri birinden diğerine uygulayarak Valencia plajındaki parlak ışığın resmini başarılı bir şekilde yapmıştır.




31 No. Lilyum, 24 x 30 cmBir sanat kitabından çalışılmıştır.




32 No. Gül, 18 x 18 cmBir sanat kitabından çalışılmıştır.




33 No. Bridge Over The Marne At Joinville, 24 x 30 cmJean-Baptiste Armand Guillaumin (1841-1927), bir Fransız empresyonist ressamıydı. Paris’te doğdu. Akşamları çizim derslerine devam ederken amcasının çamaşırcı dükkânında çalışmıştı. 1861’de Académie Suisse’de okumadan önce bir Fransız devlet demiryolu için de çalıştı. Dostluklarını yaşam boyu devam ettirdiği Paul Cézanne ve Camille Pissarro ile orada tanıştı. Bu iki şahsiyete hiç erişemezken Guillaumin’in onlar üzerindeki etkisi önemliydi. Cézanne’ın ilk gravürü, Guillaumin’in Seine nehrindeki mavnalar resmi üzerineydi. 1863’te Salon des Refusés’te sergi açtı ve sonra bazı çalışmalarını satan Theo’nun kardeşi Vincent van Gogh’un dostu oldu. Çarpıcı renkleri için dünyadaki tüm müzeler Guillaumin’in sanatını sergilerler. Paris manzaralarıyla, Provence-Alpes-Cote d'Azur’daki Akdeniz sahili yakınındaki Les Adrets-de-l'Estérel çevresindeki bölgelerin resimleriyle hatırlanır. Yukarıda çalışılan resmi, Fransa’nın kuzeydoğusunda yer alan Joinville’de Marne nehri üzerindeki köprüden geçen treni göstermektedir. Ressam bu resmini 1871 yılında yapmıştır.




34 No. Under the Awning, Zarauz, 24 x 30 cmJoaquín Sorolla y Bastida (1863-1923), portreler, manzaralar, devasa sosyal çalışmalar ve tarihi konularda başarı sağlamış Valencia’da doğan bir İspanyol ressamdı. En tipik çalışmaları, anavatanının güneşi altındaki insanlar ve manzaraları ustaca temsil etmesidir. Joaquín adındaki tüccar olan babası ile Concepcion Bastida adındaki annesinin en büyük çocukları olarak doğdu. Kız kardeşi Concha bir yıl sonra dünyaya geldi. 1865 Ağustos’unda her iki çocuk da muhtemelen koleradan ölen ana-babası nedeniyle kimsesiz kaldılar. Bu sebepten bakımlarını teyze ve amcası üstlendi. İlk resim eğitimini doğduğu kentteyken 14 yaşında, 18 yaşında Madrid’e giderek de Museo del Prado’da resim eğitimi aldı. Askerlik hizmetini tamamladıktan sonra 22 yaşındayken eğitim için Roma’da dört yıllık resim bursu kazandı. 1885’te Paris’e olan uzun yolculuğu, modern resimde kendisinin ilk defa duyulmasını sağlamıştır. Bu resmi, kuzey İspanya’da Bask Bölgesi’nde bir sahil köyü olan Zarauz’da güneş altındaki bir tente altında korunan kadınları göstermektedir.




35 No. Roses and Statuette, 35 x 50 cmPaul Gauguin’in 1890 yılında tuval üzerine yağlıboya yaptığı bu resim, kimileri tarafından “Güller ve Heykelcik” olarak, kimileri tarafından da “Maori Heykelcikli Natürmort” olarak adlandırılmaktadır. Maoriler, Fiji ve Polinezya kökenli olup günümüzde Avustralya ve Yeni Zelanda’da yaşayan yerlilerdir. Aslında bu resim bir kadın heykelciği yanındaki şişede bulunan bir demet çiçekten ibarettir. Hiç kuşku yok ki sanatçının kendisi tarafından yapılmış olan bu heykelcik, Martinique’li bir kadını temsil eder.




36 No. Grapes on White Dish, 24 x 30 cmYegâne bir soyut ressamı, bir temsili sanatçı olan Georgia O'Keeffe, saflık, cesaret ve natürmort kompozisyonlarının belirginliğiyle tanınır. 20.yüzyılın ilk sırada yer alan bayan sanatçısı olarak düşünülmektedir. Yaşamının ilerisinde bir sanatçıydı, 1970’lerin indirgemeciliğini sezinleyen ve sadeliği kullanan bir yenilikçiydi. Uzun kariyerinde erkek yapımı eserler gibi doğaya odaklandı, canlıları ve insanları nadiren resimledi. Parlak renkler kullandı, yüzden fazla dev boyutta çiçek resimleri yaptı. Bir leğen kemiğindeki delik gibi veya tek başına bir duvar gibi bütün cisimleri temsil eden parçacıkların da resmini yaptı. Büyük çöl manzaraları yaptı, açmış bir çiçek veya bir ineğin kafatası gibi cisimlerin yakın plan resimlerine odaklandı. Bazen de ilgisi olmayan cisimleri örneğin çiçekler ve kemikleri yan yana koydu. Yukarıdaki resmi onun 1920’de yaptığı “Beyaz Tabaktaki Üzümler” isimli eserinden çalışılmıştır.




37 No. Gabonlu küçük kız, 35 x 50 cmOrta Afrika’nın batısında bir ülke olan Gabon, Afrika’nın en huzurlu ve sorunsuz birkaç ülkesinden birisidir. 800 km.lik kumlu sahil şeridi, bir körfezler, göller ve haliçler dizisidir. Bozkırlara bereketli tropikal sebzeler kısmen yön verir. Halkın çoğu nehir boylarındaki köylerde ve sahil şeridinde toplanmıştır. Ülkedeki turistik doğal kaynaklar; çarpıcı beyaz plajlar ile goriller, panterler, papağanlar, filler ve yeşil ormanları içine alan vahşi yaşam zenginliği gibi yerlerin çevresinde yoğunlaşmıştır. Hürriyet Gazetesi’nin “Günün Ülkesi: Gabon” başlıklı bölümünde yer alan bir resimden çalışılmıştır.




38 No. Kurukafa, 35 x 50 cm




39 No. Akt mit Korallenkette, 35 x 50 cmAlman ressamı olan August Macke, doğanın olduğu gibi temsili yerine duyguların ve iç dünyanın ön plana çıkarıldığı dışavurumculuk (ekspresyonizm) akımının önde gelen temsilcileri arasında kabul edilir. Kısa yaşamına rağmen kaliteli büyük şaheserler bırakmıştır. Resimlerinde, renkli ve neşeli bir dünyayı çizen usta bir renk tasarımcısı olarak saygınlık kazanmıştır. Robert Delaunay’ın tarzına yaklaşması nedeniyle resimleri beli bir açılım ve biçim sadeliğine uğramıştı. Bunun yanı sıra portreleri, manzara içeren şaheserleri ve başlıkları yenilenen çıplakları da. Parklarda ağaçların altında yürüyenleri, butikler ve şapkacı dükkânlarının vitrinleri önündeki kadınları sıklıkla resimledi. 1914’de Paul Klee ve Louis Moillet ile Tunus’a gitti ve bu seyahatinde yaptığı canlı suluboyalar onun en iyi başarıları olarak adlandırılır. Günümüzde pek ideal olarak adlandırılmayan hafif dolgun bir kızın sevimli portresi olan ve 1910 yılında yaptığı “Mercan Kolyeli Çıplak" isimli eserinden çalışılmıştır.




40 No. Michael Joseph Jackson, 35 x 50 cm"Popun Kralı” (1958-2009) olarak tanınan Afro-Amerikalı efsanevi şarkıcı, müzisyen, besteci, söz yazarı ve pop yıldızının bir posterinden çalışılmıştır.




41 No. Nepalli Kız, 35 x 45 cmNüfusunun üçte biri yoksulluk sınırının altında yaşayan Nepal, dünyanın en az gelişmiş ve en fakir ülkeleri arasında gösterilmektedir. Himalayalarla Hindistan platosu arasında kalan Katmandu vadisinde kurulmuş olan Nepal, uzun süre başka amaçlarla ziyaretçi çekmişti. Everest bu topraklarda yer alıyor, bu yüzden Nepal, önce dağcıları cezp etmiştir. Ziyaretçi sayısı arttıkça ülkenin kadim kültürü de tanınmaya başlamıştır. Artık Nepal turizmi yalnızca yüksek zirve meraklılarının değil, Budizm kültürünü tanımak isteyenlerin de ilk durağı. Rotayı dağlara değil, kültürün renkli dünyasına çevirenlerdenseniz vaktinizi daha çok Nepal’e özgü festivallere katılıp tapınakları gezerek ve Budist manastırlarındaki yaşamı görmek için harcayabilirsiniz burada. İşte bir manastırın kapısındaki küçük bir kız size yukarıdaki resimde olduğu gibi bakar.




42 No. 23 x 32 cm




43 No. 23 x 32 cm




44 No. 23 x 32 cm




45 No. 32 x 45 cm“...Annem yaşlı bir kadındı. Son çocuğuyum ben. Ablam bana baktı. O kadar ki, ben annemi pek sevmezdim açıkçası… Ama ablama bayılırdım. Beni dayaktan, her türlü fırtınadan korurdu... Korkunç şekilde seviyordum onu, her zaman onun peşindeydim... Anne diye bağırmazdım, abla diye bağırırdım... Uyandığım zaman bir bakardım, gözleri üstümde... On dokuz yaşında evlendi, ilk çocuğunu doğururken de öldü. Ve bir suçluluk duygusu var bende şimdi. Sanki ben ablamı kurtarabilirdim. Buna benzer tuhaf şeyler yaşadım ben. Resimle uğraşmaya başladığımda hep bir kadın vardı. İlk zamanlar çok kötü şeyler yapıyordum. Giderek bu kadın portresi gelişti bende. Sonunda... ‘göz’ benim tablolarıma giriş için bir anahtar olmaya başladı”. Nuri İyem (1915-2005)




46 No. Tree and The Houses, 24 x 33 cmBirinci Dünya Savaşı sonundaki aylar zor geçmesine rağmen Amedeo Modigliani, birkaç resmini satabilmeyi başarmıştı ve Londra’daki bir sergide görülen bir resminin sahip bulması planlandı. Modigliani, atölyesini kullandığı Rus asıllı Finli Léopold Survage’den destek aldı. Nice mesiresinde şık giyimli bir resim satıcısı yerine tam tersi dağınık görünümlü olduğu için Fransa’nın güneyinde Paul Guillaume ile temas kurduğu anlaşılmaktadır. Fransa’nın güneyindeyken aynı zamanda denizi yukarıdan gören çok güzel bir evde oturan Auguste Renoir’ı ziyaret ettiği söylenir. Modigliani, 1918 baharında istila nedeniyle Paris’i terk etti ve Cote d’Azur’da bir yıl yaşadı. Bu resim güney Fransa’da yaptığı dört manzara resminden biridir.)




47 No. She Shall Bring Forth A Son, 32 x 42 cmLiz Lemon Swindle, sanatı sayesinde paylaşmayı kutsal saydığı derin ve kalıcı bir inanca sahiptir. Yaşamı boyunca Utah’ta bulunmuş ve Utah Eyalet Üniversitesi’nde güzel sanatlar okumuştur. Birkaç yıl set tasarımcısı ve televizyon yapım şirketi için ressam olarak çalışmıştır. Büyürken esnek bir mesleğe ihtiyacı olduğunu anlamış ve yağlıboyada odaklanmaya karar vermiştir. 1980’lerin başında vahşi doğa sanatçısı Nancy Glazier’in şöhreti altında üniversitede asistandı ve Batı ve Orta ABD’deki büyük galerilerde gösterilere katılarak kendi çarpıcı saygınlığını vahşi doğa ressamı olarak daha sonra tesis etti. Ancak sanatsal ve ruhsal bir boşluk hissederek artan bir tatminsizliğe girdi. Ekim 1988’de Ulusal Park Sanatları yarışmasına bir çocuk portresi ile katıldığında bir dönüm noktasına vardı ve gıpta ile bakılan “Kurucular’ın En Beğendiği Ödül”ü aldı. Portre resimlerini beğenen bir kitle olduğunu anladı ve 1990’ların başında kendini kalbine giden en yakın konuya adadı: inanç. Hıristiyan sanatının tek kadın ressamı, 1997 yazında tüm ülkeyi dolaştı ve 1998’de resimlerini “Bir Oğlan Doğuracak” isimli bir kitapta topladı. Yukarıda kapağının resmi görünen bu kitapta sanatçı “Meryem ve bebeğinin yüzlerce resmini yapabilirim. Bir anne ve çocuğu arasındaki ilişki yüzlerce kelimeyle bile anlatılamaz ama bir resimle hemen anlatılabilir. Deneyim evrenseldir ve Allâh’ın en harika lütuflarından biridir. Allâh’ın insanları dünyaya getirmeye, büyütmeye ve yeniden ona dönmelerine izin vermesi ne harikadır. Tehlikedeyken bile bize güvenmesi ne şaşırtıcıdır. Hayrete düşme ve idrak etmede zorluk, İsa’nın annesi Meryem’in deneyimi idi. Ana baba olarak sorumluluklarımız hakkında endişeler duyarız. O, İsa’ya anne olmak için o kadar tehlikedeydi ki” demektedir.




48 No. Nepali Girl with amazing eyes close up, 32 x 42 cmDağcı, keşif lideri, fotoğrafçı, film yapımcısı, yazar ve dış mekân güzelliğini paylaştığı daha pek çok şeyi yapan Hollandalı Harry Kikstra, yedi kıtanın en yüksek yerlerine tırmanmış ve durmadan pek çok yer dolaşmıştır. Fotoğrafını çektiği Nepalli kız hakkında şunları söylemektedir: “Kathmandu’da Swayambunath tapınağına ilerlerken yolda bu kız aniden karşıdan karşıya geçti. Maocu eylemler nedeniyle sokağa çıkma yasağı vardı ve sokaklar bomboştu. Ama küçük kız siyaseti, modası geçmiş idealizmi ve budalalığı düşünecek durumda değildi ve kardeşleriyle oynuyordu. İlgisini çekti ve poz verdi ama nedense masumiyetini, neşeli ifadesini ve parlak gözlerini istediğim gibi yakalayamadım. İleriki saatlerde hani o resmi çekemediğinizde veya sahip olamadığınızdakilere benzer duygular yaşarsınız ya, işte benim de o tür duygularım vardı. Çok sonra geriye döndük ve onu aramaya gittim. Evini buldum, ayakta zor durmasına rağmen enerji dolu bir halde yeniden poz verdi, ama sanırım “gerçek dünya” onu almadan ben onun gençliğinden bir parça alabilmeyi becerebildim. Nepal’e giderseniz, göreceksiniz, oradaki insanlar öyle harikalar ki…”.




49 No. The Tambourine Girl, 35 x 50 cmJohn William Godward (1861 – 1922), neoklasik dönem İngiliz ressamı idi. Sir Lawrence Alma-Tadema’nın korumasında idi ama resim yapma şekli, Picasso gibi ressamlardan aldığı desteği yok etti. 61 yaşında canına kıydı ve “dünya yeterince büyük değildi” diye bir not bıraktığı söylenir. Ressam olmasını onaylamamış ve zaten araları açık olan ailesi intiharından utandı ve tüm evraklarını yaktılar. O nedenle bilinen hiç fotoğrafı yoktur. Godward’ın günümüze kalan resimlerinin çoğu bazıları yarı çıplak veya çırılçıplak olmasına rağmen manzaraya karşı poz vermiş klasik giysili kadınlardı. İsimleri Godward’ın ilham kaynağını yansıtır: Klasik medeniyet, bazıları Eski Yunan özellikleri göstermesine rağmen çoğu Eski Roma (Alma-Tadema sanatına yakın bir konu). O Klasik dönemin resim bilgisi, yaşamı boyunca karşılaştığı potansiyel izleyicileri arasında bugünkünden çok yaygın olmuştu, bir sanatçı olarak bu üslupta bir duruş elde edebilmek için önemli olan titiz detay araştırması idi. Alma-Tadema, bir ressam olduğu kadar aynı zamanda sonradan resimlerinde kullandığı ilk insan eserlerini toplayan ve tarihi kazılara katılan bir arkeologdu. Godward da bir mimar olarak, aslına uygun bıkkınlığı verecek kadar resimlerini ayrıntıları ile çalıştı. Godward’ın tuvallerinin çoğundaki çalışma pozlarında yer alan güzel kadınlar, paletinde sıklıkla canlı renk kullanması nedeniyle eserlerini yeni görenlerin onu yanlışlıkla Ön-Rafaelciler’den sanmalarına sebep olurlar. Bu nedenle konu maddesi seçimi gereği gibidir. Godward, 1906’da yaptığı “Tefli Kız” tablosunu Paris’te sergiler. Ama bu, sanatçının en derin duygusal sezgisini çok güçlü şekilde anlatan ve aynı yıl yaptığı bir başka “Tefli Kız”dır. Hafif kurallara başvurmayan Godward, mermer bir duvara karşı duran hafif giysili ve elinde tef tutan mankene sade bir şekilde poz verdirir. Cana yakın, koyu renk saçlı ve yumuşak tenli güzel, alacalı mermerle başarılı biçimde kontrast oluşturur.




50 No. A Xhosa Woman Balances a Container on Her Head and a Baby on Her Back, 32 x 42 cmBir Xhosa kadını başı üzerinde torba, sırtında bebeğini taşıyor. Güney Afrika Cumhuriyeti Transkei’den Walter Meayers Edwards tarafından çekilmiş bir National Geographic fotoğrafından çalışılmıştır. Xhosa insanları, son iki yüzyıldır Güney Afrika Cumhuriyeti’nin güney ve güneydoğusunda yaşayıp Bantu dili konuşan bir halktır. Xhosa konuşan insanlar, bağlı ama bağımsız mirasa sahip birkaç alt gruba ayrılır. “Xhosa” adı, efsanevi lider uXhosa’dan gelir. Khoi-khoi ya da San dillerinde “Xhosa” kelimesinin “öfkeli” veya “kızgın” anlamına (amaXhosa, öfkeli halk oluyor) gelen bir kelimeden geldiği yolunda da bir teori vardır. Ülkede yaşayan yaklaşık 8 milyon Xhosa, kendilerinden amaXhosa olarak, dillerinden ise isXhosa şeklinde bahsederler.