SayfamIza Hoş Geldİnİz!

Sevgi Sanat, bizden en son haberlerin yayınlandığı, özel düşüncelerimizi içeren, paylaşımcı bir ortama sahip kişisel bir günlük ve bir bağlantılar koleksiyonudur. Ana sayfamıza son eklediklerimiz sayesinde ziyaretçilerimiz değişikliklerden haberdar olabilir, yorum yapabilir, sayfa sonlarındaki pencereden e-posta gönderebilir veya bağlantı verebilirler. Nasıl mı? Aşağıdaki “İzleyiciler” bölümünde yer alan “İzle” bağlantısını tıklamak yeterli. İsteyenler ise http://www.sevgibilal.tr.gg/ sitemizi gezebilir, dileyenler de http://www.facebook.com/group.php?v=info&gid=7385371325#/group.php?v=wall&gid=7385371325 facebook grubumuzun sayfalarını gönüllerince turlayabilirler.



14 Ocak 2010 Perşembe

Yağlıboya Resimler IV


76 No. Kırmızı Gül, 24 x 33 cm

Bir fotoğraftan alınmıştır.




77 No. 32 x 50 cmBir fotoğraftan alınmıştır.




78 No. Yavru köpekler, 32 x 50 cmTakvim yaprağından çalışılmıştır.




79 No. die Tänzerin (Dansçı), 32 x 50 cmYerleşmiş gelenekleri hiçe sayan Avusturyalı Gustav Klimt (1862-1918), Viennese Secession ve Art Nouveau akımını önemli bir şekilde etkileyip çocukluk yıllarının yoksulluğunu yenmiştir. Klimt’in özenle yaptığı duygusal çalışmaları, yeni neslin ana fikrinin Eski Mısır, Klasik Yunan, Bizans ve Ortaçağ tarzını içine alan aşk ve ölüm olduğunu ortaya koymuştur. Klimt, sanat özgürlüğünü temsil eden geleneksel kültürden gelen sembollerden de faydalanmıştır. Art Deco ve Modernizm akımları için altyapıyı oluşturan Klimt’in yaratıcı etkisi günümüzün sanat, dekorasyon ve mücevherat alanında hâlâ etkisini sürdürmektedir.




80 No. 32 x 50 cm




81 No. Mist, Iceland, 23 x 43 cmÜnlü İngiliz ressam, çizimci, resim baskıcısı, fotoğrafçı, tasarımcı David Hockney'in 2002'de yaptığı ve İzlanda'da yere yakın su buharı (pus) oluşumunu gösteren resminden çalışılmıştır.




82 No. 32 x 50 cmTakvim yaprağından çalışılmıştır.




83 No. Alpler'de kar, 35 x 50 cmBir UNICEF kartından çalışılmıştır.




84 No. Stellenbosch, Güney Afrika, 35 x 50 cmCape Town'a XVIII.yüzyılın sonunda göç eden Kalvenist Fransızlar, bağcılığı da beraberinde getirmişler. Bir gezi dergisindeki yukarıdaki fotoğrafından yağlıboya çalışılan Stellenbosch, Güney Afrika'nın en eski şarap merkezlerinden biridir. Bağların çevresindeki tek katlı beyaz evleri ile bu kent Cape'in eski havasını yitirmeyen bölgelerindendir.




85 No. 30 x 40 cmBir fotoğraftan çalışılmıştır.




86 No. South Bay III, 22 x 50 cmÇalışmasını gördüğünüz South Bay, ABD’de Kaliforniya’nın Los Angeles yarımadasının güneybatısında bir bölgedir. Adı, batı sınırını oluşturan Santa Monica Körfezi’nin güney sahilleri boyunca uzanan coğrafî özelliklerden gelmektedir. Bu çalışmanın orijinalini 2004 yılında yapan Max Hayslette, 1930’da Batı Virginia Rupert’te doğmuş, çalışmalarını, Alexander Archipenko ve Egon Weiner’la birlikte çalıştıkları Chicago Sanat Enstitüsü’nde 1952’de tamamlamıştır. Kendisini romantik bir sanatçı ve çalışmasına kalite veren biri olarak tanımlamaktadır. Mükemmel manzaraları; samimi duyarlılığı, ferahlığı ve içtenliği akla getirir. Manzarayı düz bir ışık kompozisyonu ve Asya gravürlerindeki gibi koyu gövdeler olarak görme arayışına girer. Asyalı sanatçıların bir konuyu basit soyut biçimlere indirmeye muktedir olduklarına inanır. Bir ressam olarak en güçlü niteliği, konusunda soyutu görme yeteneğidir. Resimlerinin her birinin taslağı siyah-beyaz ikiboyutlu soyutlardır. Bu ona kompozisyon verir, ağırlık verir, konunun geleneksel unsurlarını koyabilmesi konusunda denge verir. Kompozisyon sonrası resim, arkaplan, ortaplan ve önplan diye düzlemlere bölünerek biçimlenir. Pekin, Şanghay, Hong Kong, Tokyo ve Kyoto’da Asyalı hocaların eserlerini beğenmiş ve çalışmış ve geniş biçimde bu seyahatlerinin etkisinde kalmıştır.




87 No. El-Khazneh, Petra, Ürdün, 32 x 50 cmPetra, Ürdün’ün Lût Gölü ile Akabe Körfezi arasındaki toprakları üzerinde yer alan antik kenttir. M.Ö. 400 ile M.S. 106 yılları arasında Nebatiler’e başkentlik yapmıştır. Roma İmparatorluğu tarafından işgal edilene kadar başkent olarak varlığını sürdürmüştür. M.S. 400 yıllarından sonra deprem ve ekonomik sıkıntılardan dolayı kent gözden düşmüş ve zaman içinde unutulmuştur. 1812 yılında İsviçreli gezgin Johann Burckhardt tarafından kent tekrar bulunmuştur. Petra antik kentinde tiyatro, tapınak, ev, gibi yapılar kireç taşına oyularak yapılmıştır. El-Khazneh ve Roma döneminde yapılan amfitiyatro en bilinen yapılardır. Yukarıdaki çalışmada El-Khazneh’nin dramatik görünüşü ile büyük yarığın sonu resmedilmiştir. Petra’ya gelen ziyaretçiler, bir mil uzunluğunda ve sadece 3 ilâ 6 m genişlikteki bu ince yarıktan geçmek zorundadırlar.




88 No. 22 x 50 cm




89 No. The Garden of the Painter Claude Monet, 32 x 50 cmGiverny, Seine nehrinin sağ yakasındadır. Köy, Paris’ten 80 km uzakta ve Normandy ile İle-de-France vilayetleri arasındaki sınırdadır. Empresyonizmi tanıyor ve romantizmden hoşlanıyorsanız Claude Monet’nin nilüferleri resmedişini hatırlarsınız. Monet, bu bahçeye havuz kazdırıp bir de Japon köprüsü inşa ettirmiştir. Ölünceye kadar Giverny’de yaşamayı seçen Monet’nin nilüfer havuzunda söğüt ve kavak ağaçları, suda yansımalar dansı yaparak sarkmakta, etrafını ise zambak ve glayöller süslemektedir. Üstteki resim bahçenin özel çekilmiş bir fotoğrafından çalışılmıştır.




90 No. Kalpazankaya, Burgazada, 32 x 50 cmYunanca “kale” veya “burç” anlamına gelen Pyrgos’dan adını alan Burgaz Ada, Sait Faik Abasıyanık ile anılır. Burgazada’ya indiğinizde buranın, sessizliğin adası olduğunu hemen fark ediyorsunuz. Kalpazankaya, Burgaz’ın tam arkasında. Eskiden burada, kalpazanların faaliyet gösterdiği, sahte para bastıkları iddia ediliyor. Buradaki kayanın adı da eski kalpazanlardan geliyor, söylentilere göre. Kayanın üzerinde üç adet delik var, kalpazanlar çaldıklarını bu deliklerin içine gizlerlermiş. Rivayet o ki delikler denize açılırmış, kaçmak istediklerinde de bu delikleri kullanırlarmış. Kalpazankaya’da sakin, gürültüden uzak ve doğal bir koy ve harika bir doğa. Burada akasya, erik, zeytin ve kestane ağaçlarının altında nefis bir deniz manzarası eşliğinde yemek yiyenlere rastlayabilirsiniz.




91 No. Claude Monet’s Garden Pond in Giverny, 32 x 50 cmBurası Monet’nin Fransa Giverny’deki havuzlu bahçesi. Monet’nin nilüfer çiçeklerine baktığınızda, onlarda ne kadar çeşitliliğin var olduğunu anlamaya başlarsınız. Havuzda su derine bakar ve diğer resimlerinde Monet, suyun yüzeyine odaklanmıştır. Burada resimlerinin nasıl tek bir konuyla ilham kaynağı olduğunu anlamaya başlarsınız. Ama Monet’nin dış dünyayı resmetmediğini sanmayın. Birçok resmini atölyesinde yapmıştır: “Manzaralarımın yaşamdan resmedilip edilmediği hiç kimseyi ilgilendirmez ve ne olduğunun önemi yoktur” demiştir. “Giverny bahçeleri, Monet tarafından hazırlanan birer palet idi. Gözlerine dünyanın altın tonları olarak gelen parlak sarı, safran renk, portakal rengi bir ay kadar sürer, ertesi ay sihirli bir değnekle yerden tüm mavi tonları yükselirdi” diyor Le National yazarı Jacques des Gachons (19 Aralık 1926). Le Figaro yazarı Arsene Alexandre ise 10 Aralık 1926 tarihli yazısında “Monet, hava, ışık ve çiçekle dolu şarapla sarhoş olmaya çabaladı. Renk kullanımı konusunda, elde edilebilen her şeyi inkâr edilemeyecek şekilde elde etmişti. Değişen görünümleri aldı ve doğanın her anını kavramaya çalışıp onları kalıcı yaptı” demiştir.




92 No. 28 x 35 cm




93 No. The Road to Rudston, 32 x 45 cmKraliyet Sanat Akademisi küratörü olan arkadaşı Norman Rosenthal, David Hockney’nin “şaşırtıcı bir yeteneği” olmasaydı ona olan övgünün olmayacağına, bu uzun soluklu başarısının “daimi hünerli” işlevi sayesinde gerçekleştiğine ve sanatından da gelen “harika bir ahlâki hâkimiyeti”ne dikkat çekmektedir. Çarpıcı eserlerinden biri, “Rudston’a Giden Yol”dur. Kara yağmur bulutları altındaki kurak ağaçları ve çalıdan çitleri, Van Gogh’un “Provence” taslağındakilere benzer fırça darbelerini anımsatmaktadır. Bu resim, “Sanatın daima derin bir zevk olması gerektiğine inandım” “ öyle bir gerçek ki sanat, çaresizlikle çelişen görünümden oluşmuştur” diye yazan nükteli alıntılarının bulunduğu “Hockney’in Resimleri: Geçmişteki Eserler” isimli koleksiyonunda yer alan çalışmadan yapılmıştır.




94 No. Fjord Komøyvraer I, 16 x 25 cm




95 No. Fjord Komøyvraer II, 16 x 25 cmÜstteki iki resim David Hockney tarafından yapılmış harika suluboya resimlerin yeniden yapılan yağlıboya çalışmalarıdır. Hockney, yıllarca suluboya yapmadan zaman geçirmiş, onu yağlıboya ile akrilik boyanın fakir bir kuzeni olarak düşünmüş, ancak 2002’den itibaren kullanmaya başlamıştır. Suluboyayı “amatör ressamlar için araç” olarak tanımlayarak eleştirmiştir. Ama şimdi fikrini değiştirdiği görülmektedir. Hockney başarıyı, aracın affetmez niteliğini ve onunla nasıl anlamlı olabileceğini anlamıştır. Resimler, Norveç’te Komøyvraer fiyordunu göstermektedir.




96 No. Water Serpents II, 32 x 38 cmGustav Klimt’in “Su Yılanları” dizisi onun nakışlı alanlar, büyüleyici altın tonları ve erotik dürtü unsurlarını içermektedir. Bir Viyana banliyösünde altın gümüş oymacısının oğlu olarak dünyaya gelen Klimt (1862 – 1918), 1882’de kardeşi Ernst ve arkadaşı Franz Matcsh ile birlikte kendine ait bir atölye açmıştır. Duvar resimlerinde uzmanlaşarak tiyatrolardan, müzelerden ve kamu kuruluşlarından gelir elde etmişlerdir. Viennese Secession ve Art Nouveau akımlarında yoksulluktan zenginliğe yükselmiştir. Mesleki eğitimini bitirdikten sonra geleneksel kültürden gelen sanat özgürlüğünü vurgulayan sembollerle yeniden doğuş, aşk, ölüm ve şehveti tasvir eden çalışmalar yapmıştır. Eserleri; Eski Mısır, Klasik Yunan, Bizans ve Ortaçağ tarzlarının bir paletidir. Öldüğünde bitmemiş sayısız çalışması olmasına rağmen onlara olan yüksek fiyat talebi, arkasında bıraktığı sağlam mirası göstermektedir. Eski Yunan, Eski Mısır ve tarih boyunca anaerkil yaşayan dünyadaki yöresel kültürler yılanı, toprağın kutsal dişiliğinin sembolü olarak görürler. Yılan, ilk çağlardaki dişiliğe olan yakınlığı temsil eder. O nedenle de doğurganlık ve cinsellik simgesidir. Yılan, tek başına cinselliği temsil etmez, bu yanlış bir fikirdir. Aksine birleşme ve yaratılışı arayan başlıca yaşam gücünü simgeler. Fakat Klimt’in 1907 yılında yaptığı bu resminde adını kullandığı yılan, cinsellikle ilgilidir ve bu resim açıkça kadın ve cinsellik resmidir.




97 No. Woldgate, Crisp Morning, 32 x 42 cmDavid Hockney 2006’da çocukluğunun geçtiği yere yakın bir ormanın benzer görüntülerini farklı mevsimlerde günün farklı saatlerinde ışık oyunlarını yakalayarak defalarca yapmaya başlamıştı. Şiirsel sonuç ve başarılar serisi, büyük ressamların olağanüstü bir hassasiyetle başarmalarına olanak sağlayan aydınlık oda gibi teknolojik cihazlarla gelişmişti. Bu düşünce, Hockney’in eserlerinde perspektif düşüncesine odaklanmasına önderlik etti. Hockney manzaralar yaptı; öncekilerde yol resimleri, Çin salyangoz resimlerine dayanıyordu, Los Angeles havuz manzaraları kesinlikle öyle nitelenir. Şu ankilerden örneğin “Woldgate Korusu’na Bakış”daki düşünceli resimler ondan beklediklerimiz değildir, portre sevgisi ve anlatımı için hiç kanıt olmadığını ortaya çıkarmışlardır. Sanatçının zenginlik için imza tutkusu ve canlı renkleri hissedilir ama galerinin maundan duvarları (özelikle bu kurgu için resimlenen) mavi, mor, kırmızı ve turunculara sapmadan birden yeşile değişir. İngiltere Yorkshire’daki bir manzaranın on resmini yaptığı “Woldgate Korusu” serisi yarım senelik bir sezon değişimini hikâye eder. Hockney, korunun zor algılanan kontrastlarını vurgulamış, çizgi renklerle zamanın geçiş işaretlerini açığa çıkarmıştır. Bu, çalışmasını ışık ve tonlamaya dayanadırması olayıdır. Samanlığı yılın farklı zamanlarında yakalayan Monet’yi çağrıştıran keyifli fırça darbelerinde sanatçının eli görülür.




98 No. 7 x 32 cmDeğerlendirme çalışması




99 No. Provence by the Sea I, 30 x 90 cmMarsilya’dan Cassis’e uzanan sahil şeridi şekilleri, turkuaz renkli denizde yansıyan beyaz renkli falezleriyle “calanques” (küçük koylar) denen dar körfezleri ıslatır. Aix-en-Provence, hoş bulvarları, gölgeli meydanları, güzel oymalı taş çeşmeleriyle tarihi ve düzenli bir şehirdir. Eski kent, lokantalar bolluğu ve hareketli café yaşamıyla dolu meydanları ve dar sokaklar labirentidir. 1930 Rupert doğumlu Amerikalı ressam Max Hayslette, Fransa’da epeyce manzara resmi yapmıştır. Dış ülkelerde coşku ve huzur yayan dinlendirici manzaralar yapan romantik bir ressamdır. Manzaralarını geleneksel unsurlardan zayıf soyutlara indirgeyerek iki boyutlu siyah beyaz bir çerçevede yapar. Eserlerini aslına uygun şekilde yapabilmek için yerinde çalışan Hayslette, manzaraya gündüzün sesleri hâkim olmadan önce sessiz bir şafak vaktinde bir konunun ruhuyla iletişime geçmeye çaba gösterir. Dünyanın farklı bölgelerinin renk ısılarına sahip olduğunu hissederek onları dikkatlice sanatına aktarır. Yukarıdaki resim, Hayslette’in “Deniz Kenarındaki Provence” isimli eserinin çalışmasıdır.




100 No. A Village Street, Dardagny, 35 x 50 cmJean Baptiste Camille Corot (1796–1875), Fransız manzara ressamı idi. 19.yy ortalarında Fransa’nın Barbizon Okulu’nun önde gelen ressamı idi. Manzara resminin en önemli kişisiydi. 1796’da Paris’te doğdu. Meslektaşlarının aksine ailesi burjuva kesimindendi, babası perukçu, annesi ise şapkacı. Paralarını iyi değerlendirdiklerinden yaşamı boyunca para isteği hiç duymadı. Annesinin şapkacı dükkânı moda tutkunu Parisliler için ünlü bir yerdi ve onlara iyi gelir kazandırdı. Tüm zamanların en taklit edilen ressamlarından biridir ve bu itibarla Corot, resimlerinin kimliğinin kanıtlanması ve meşruluğu tayin edildiği bugünün sanatsal kimliğini kanıtlayan uzmanlarına, taklit edilen ve kopyalanan birçok resme de kendininmiş gibi imza ederek fazla yardımcı olmamıştır. Corot, kendisi tarafından yapılmamış kendi tarzında resmedilmiş sayısız manzaralara imzasını ödünç verdi, böylece öğrencileri veya paraya ihtiyacı olan sanat çevresindekilerce icra edilmiş bu resimler, Corot kimliğini taşıdı. Yaptığı bu resimdeki ufak şarap üreticisi köyü olan Dardagny, Cenevre kantonunun güneybatısında Fransız sınırına yakındır. Ortaçağ şatosu 18. yüzyılda köşke dönüştürülmüştür ve etrafa huzur verir. Güney Jura’ların Rhone nehri ile buluştuğu Mandement şarap yapım bölgesinin şaraplıklarının ortasında güneşli bir taras sizi bir aperatif almaya davet eder.

Yağlıboya Resimler III


51 No. Coup de vent, 16 x 38 cm

Dünyaca ünlü Fransız fotoğrafçı Philip Plisson'un "Rüzgârın Vuruşu" isimli fotoğrafından çalışılmıştır. İrlanda'nın okyanus sahilindeki azgın dalgalı denizi resimlenmiştir. İrlanda'ya hâkim olan Kuzey Atlantik akıntısı hava koşullarını değiştirmekte, nemli okyanus rüzgârları ülkenin yıl boyunca yoğun olmayan bol yağış almasına neden olmaktadır. Yağışlar nedeniyle ülke oldukça ıslaktır. Çoğu günler sis tabakası ve bulutla kaplıdır.




52 No. The Cutting, 25 x 30 cm1990 yılı bir David Hockney çalışması olan bu resimde yol açmak için bir tepeliğin budanması konu edilmiştir.




53 No. Sahra'da kervan, 35 x 50 cmBir Alman fotoğrafçı, film yapımcısı, biyolog ve maceracı olan Carsten Peter’ın yazar John Hare ve ekibi ile birlikte deve üstünde yaptıkları trans-Sahra keşif seferi sırasındaki fotoğraftan çalışılmıştır. Sahra’daki çok eski bir kervan yolunu izleyerek Çad Gölü’nden Trablus’a deve üzerinde yaptıkları üç buçuk ay süren yolculukta Hare ve ekibi Libya’nın güneyindeki kum denizinde savaş vermekteler. Kervan burada yolunu kaybetmiş, develer de yorgunluktan tükenmişlerdi.




54 No. Maelstrom, Bodø, 25 x 47 cmFlaman dilinden “akıntı aşındırması” anlamında gelen Norveççe bir sözcük olan “Maelstrom”, Norveç’in batı kıyıları açıklarında, Kuzey Buz Denizi’ndeki Morkanaes ile Mosken adaları arasındaki güçlü gelgit akıntılarından kaynaklanan bir anafordur. Resim, Norveç’in Salten bölgesindeki Nordland’ın en büyük şehri olan Bodø’yu göstermektedir. Burası deniz yolculuklarında her an rüzgârlıdır. Maelstrom’un kurgusal tasvirini, Amerikalı yazar Edgar Allan Poe “Akıntıya Kapılma” ve Fransız romancı Jules Verne de “Denizler Altında 20.000 Fersah” adlı eserlerinde saatte 18 km hızla giden bir akıntı ile okyanusun altına ulaşan dev bir anafor şeklinde anlatmışlardır. Hatta romanın sonunda Kaptan Nemo’nun, denizaltısı Nautilus’u Maelstrom’a göndererek suç işlediği görülür. David Hockney de Maelstrom’dan etkilenmiş ve yukarıda çalışılan eserini 2002 yılında Bodø’ya giderek kâğıda suluboya ile yapmıştır. Hockney, Norveç ve İzlanda’ya yaptığı seyahatlerinde yaz manzaraları resmetmiştir. Gündüzleri uzun olduğu için bir İskandinav yazı çizmek istediğini hep söylemiştir. “Haziranda güneş asla tamamen batmaz ve günde 24 saat manzarayı görebilir, uzun gölgelerle güzel ışık alırsınız” demiştir. Kameraların ışığın kalitesini yakalamak için yeterince iyi olmadığını, bunu sadece bir sanatçının yapabileceğini iddia etmektedir.




55 No. Setting Sun, Midfjord, 18 x 25 cmİngiliz ressam David Hockney'in Norveç'in kuzeyindeki Midfjord bölgesini bir akşam güneş batarken resmettiği eserinden çalışılmıştır.




56 No. 20 x 30 cmDeğerlendirme çalışması




57 No. The Sea at Malibu, 18 x 25 cmSanat kariyeri sırasında plaj evi satın aldığı ve keşfettiği Malibu, yeni manzaralar için David Hockney’in sevgisini ve ilgisini çekmiştir. “Malibu’da denizi bir defa resimledim ama toprağın size ne kadar ilginç geldiğini anlarsınız” demiştir. Yirminci yüzyılın evrensel olarak beğenilen ve ciddiyetle övülen sanatçılarından biri olan Hockney’in ustalığı, bazen şaşırtıcı renk kullanımı, bazen de perspektif ve form çeşitliliğinde yatmaktadır. Fikirler birçok kaynaktan gelir ama Hollywood tepelerindeki canlı ve konforlu evi, Malibu’daki plaj evi gibi daimi ilham kaynağıdır. 1978’den beri daimi oturduğu Hollywood tepelerindeki atölyesinde ve sıklıkla da Malibu’daki ufak evinde çalışmaktadır. Malibu, Los Angeles’ın varlıklı semtidir. Ilık kumlu plajlarda denize nazır oturanlar ve sayısız film yıldızı ile Güney Kaliforniya eğlence dünyasındakilerin evlerinin olduğu Malibu semti, 34 km.lik bir Pasifik sahil şerididir.




58 No. Kaklık Mağarası I, 33 x 37 cmTürkiye’nin Doğu ve Orta Anadolu bölgelerini Ege’ye bağlayan karayolu üzerinde, Denizli'ye 30 km kala, sarı bir levha dikkat çeker; “Haydarbaba Türbesi ve Kaklık Mağarası 3 km”... Karbonatlı ve sülfatlı kayaların yeraltı suları tarafından eritilmesi sonucu oluşan mağaranın hemen yakında mermerlerden meydana gelen 1277 m yüksekliğindeki Malı Dağı dururken, pamuk ve üzüm tarlalarının içinde, düz bir ovada bulunması insanı şaşkınlığa sürükler. Mağaranın yakınında, sazlıklar arasında, yeraltından kaynayarak çıkan ve serbest veya kanallar içinde akan sular yöre halkınca “Kokarhamam Pınarı” olarak anılır. Faylar boyunca ilerleyen, yerin yüzlerce metre derinliğinden yüzeye çıkan kükürt ve yoğun karbonatlı bu jeotermal sular, Hierapolis’in kurulduğu zamanlardan bu yana, cilt hastalıklarının tedavisi ve tarlaların sulanmasında kullanılmıştır. “Mağara Kompleksi Alanı”ndaki etrafı tel örgülerle çevrili daire şekli, 13 m x 11 m boyutlarında, 8-10 m derinliğindeki çukurluk, Kaklık Mağarası’nın gün yüzüne açılmış bölümüdür. Büyük bir yeraltı deresinin yarattığı yeraltı boşluğunun tavanının çökmesi sonucu oluşan Kaklık, son derece ilginç özelliklere sahiptir.




59 No. 18 x 25 cm




60 No. Akdamar Adası, 25 x 32 cmAkdamar Adası, Van ve Bitlis illeri arasında bulunan Van Gölü’nün içinde yer alan en büyük adadır. Van’ın Gevaş ilçesi sınırları içerisinde yer alan adada Ermeniler’den kalma bir kilise bulunur. Adanın adının nereden geldiğine dair yaygın halk hikâyesine göre, zamanında bu adada yaşayan Gürcü baş keşişin güzelliği dillere destan Tamara adında bir kızı vardır. Adanın çevresindeki köylerde çobanlık yapan Müslüman bir genç bu kıza âşık olur. Bu genç Tamara’yla buluşmak için her gece adaya yüzer. Tamara ise ona gece karanlığında yerini belli etmek için onu bir fenerle bekler. Bundan haberdar olan kızın babası, fırtınalı bir gecede elinde fenerle adanın kıyısına iner ve sürekli yer değiştirerek gencin boşuna yüzüp, gücünü yitirmesine neden olur. Yüzmekten gücünü yitirip, yorulan genç çoban boğulur ve boğulmadan önce son nefesiyle “Ah Tamara!” diye haykırır. Bunu duyan kız da hemen ardından kendini gölün sularına bırakarak boğulur. “Ah Tamara” isminin dönüşerek zamanla “Ahtamar” biçimini aldığı anlatılır.




61 No. Kaklık Mağarası II, 25 x 32 cm58 nci resimde açıklaması bulunmaktadır. Bu resim, ikinci bir çalışmasıdır.




62 No. Vase of Flowers, 32 x 40 cmHollandalı postempresyonist dâhi Vincent Van Gogh (1853 – 1890)’un bu enfes sanat eseri, birçok sanat hareketini güçlü bir şekilde etkilemiştir. Tüm çalışmalarını on yıl içinde üreten Van Gogh, toplam 150 resim ve çizimini tam bir yıl içinde yapmıştır. Gecenin ışık ve gölgelerini ustalıkla yakalayarak özel bir yetenekle dış mekânları resmetmiştir. Hayatı boyunca akıl hastalığı nedeniyle acı çekmiş, buna rağmen başyapıtlarının çoğunu akıl hastanesindeyken yapmıştır. Hayatında sadece bir tane resim satan Van Gogh, son yüzyılın en etkili sanatçılarından biri olarak var olmuştur.




63 No. 9 x 32 cmDeğerlendirme çalışması




64 No. Untitled, 25 x 47 cmAslı, kâğıt üzerine suluboya olan ve açık eflatun renk görünümlü isimsiz bir 2004 çalışması olan bu resim, Hockney’nin inancının “resim, bir sanatçının dünyaya bakış değeridir” olduğunu belli etmektedir. Resim, İngiltere'de East Yorkshire'ın manzaralarından biridir.




65 No. Red Wire Plant, 25 x 33 cmDavid Hockney, günümüzün en saygın sanatçılarından biridir. Ciddi niyetli çağdaş bir sanatçı olarak geniş halk kesimlerinin görüşünden yararlanmaktadır. Hockney’in başarısı öyle hızlıydı ki, Londra’daki Kraliyet Sanat Okulu’ndan ayrıldıktan kısa süre sonra bağımsız oldu ve geçinmek için öğretmenliğe ihtiyaç duyması gerekmedi. Onun görüş çizgisi ihtişamdan içtenliğe doğru aynı zamanda her ikisini de kapsayan şekilde gider. Çizimleri ve resimleri kolaylıkla erişilebilirdir ve onun yeteneğini ve coşkun kişiliğini yansıtırlar. Sanatı, onun izleyiciyle doğrudan iletişim kurmaya olan ihtiyacını yansıtır. Bu, olağanüstü sevilmesinde temel olan anlaşılma ve duyulma ihtiyacıdır. Bu resim, Hockney’in, orijinalini dağlama ve kırmızı siyah leke baskı şeklinde 1998‘de güneybatı İngiltere’deki Somerset’te yaptığı eserinden çalışılmıştır.




66 No. 13 x 25 cm




67 No. Doğu büyüsü Deveboynu, 40 x 50 cmVan Gölü kıyılarının en el değmemiş köşelerinden biri, Deveboynu Yarımadası'nda İnköy'ün batısındaki Ağün mezrasıdır (Kaynak; Atlas Dergisi, Aralık 2008 sayısı).




68 No. 25 x 50 cm




69 No. Two Cats, 25 x 32 cmResmin orijinali, kabareler ve müzik salonu oyuncularının candan ve samimi posterlerini yapan İsviçreli sanatçı Théophile Alexandre Steinlen (1859 – 1923)’e aittir. İlk başlarda kumaşlara desen basan Steinlen, yenilikçi bir atmosferde Art Nouveau akımının filizlendiği Paris’in Bohemian Montmartre semtine yerleştikten sonra orada yaşarken ticari markası olan kedileri ön plana taşıdığı yüzlerce dergi çizimi ve zarif gece kulübü posterleri gibi sayısız reklam çalışmıştır. Posterlerinde ayrıca konusuna özgü derin bir duyarlılık gösteren çalışan sınıfa ait Paris manzaralarını tasvir etmesiyle de tanınır.




70 No. Göksu, 35 x 50 cmİstanbul'un güzide semtlerinden Anadoluhisarı'ndaki Göksu deresinin fotoğrafının yer aldığı bir takvim yaprağından çalışılmıştır.




71 No. Van Kedisi, 32 x 36 cmVan kedisi, Van yöresi kökenli, iyi bir yüzücü olan, gözleri mavi veya kehribar rengi veya biri mavi diğeri kehribar olabilen, nadide ve asil bir kedi ırkıdır. Genelde Van kedisi yavrularının iki kulağı arasında bir veya iki adet siyah nokta bulunur. Cana yakınlığı, beyaz, ipeksi kürkü, aslan yürüyüşü, tilki kuyruğuna benzeyen uzun ve kabarık kuyruğu, değişik göz renkleri ve suya olan düşkünlüğü ile Van Kedisi, dünya üzerinde melezleşmeyen, saflığını koruyabilmiş canlıların başında gelir. Bu özelliği onu, hem kedi dünyasının hem de diğer canlıların yıldızı haline getirir. Anadolu’ya tam olarak ne zaman ve nasıl geldiği bilinmeyen Van kedileri, diğer canlılarda olduğu gibi bulunduğu bölgenin şartlarına ayak uydurdular. Türkiye’nin en yüksek dağlarının bulunduğu Doğu Anadolu bölgesindeki yüksek sıcaklık farklarına kürkleri sayesinde kolayca ayak uydurabilir. Yılda en az 6 ay karlarla kaplı bu bölgede uzun tüyleriyle kar ve soğuktan korunurken, yazın birden ısınan hava nedeniyle tüylerini dökerek Van Gölü’nün ılıman iklimine uyum sağlarlar. Van kedilerinin diğer kedilerden ayrılan ilginç bir özelliği vardır. Bu kediler suyu çok severler ve yüzerler. Eğer suya doğru gidiyorsa, bu zorunluluktan değil, sadece zevktendir. Özellikle ılık ve sığ sularda yüzmeyi seven Van kedileri, evlerde musluktan damlayan sulara pati atar ya da banyoda size eşlik eder.




72 No. Maternity, 24 x 33 cmPablo Picasso (1881-1973), Fransa’da çalışan bir İspanyol ressam, heykeltıraş, grafik ve seramik sanatçısı idi. Onun genelde teknik ustalıkta, muazzam beceriklilikte ve inanılmaz orijinallik ve üretkenlik konusunda 20.yüzyıl sanatının en başta gelen kişisi olduğu düşünülür. “Annelik” adındaki bu resmin özgün olanı 1905 yılında yapıldı, bugün orijinal duyarlılık ve görkemini korumak için kusursuza yakın biçimde detay detay, renk renk yeniden yapıldı. Picasso, daha 14’üne gelmeden babası tarafından bir çocuk deha olarak farkına varıldı. Cubism denen modern sanat akımına öncülük etti ve geniş çevrelerce 20.yüzyılın en önemli sanatçısı olarak kabul edildi. Bu sanat çalışması, tıpkı orijinali gibi aynı coşku ve güzelliğe sahiptir.




73 No. Rocky Mountains, 24 x 33 cm“Kayalık Dağları” Kuzey Amerika’nın batısındaki büyük dağ silsilesidir. Kanada’daki British Columbia’dan başlayarak ABD’denin New Mexico eyaletine kadar 4.800 km uzunluğundadır. 70 milyon yıl önce şekillendiği bilinen bu dağlarda su ve buzul erozyonu ile vadi ve tepeler oluşmuştur. Son buz çağı sona erdikten sonra insanlar yerleşmeye başlamışlardır. Halen bu dağ silsilesi parklarla korunmakta ve özellikle kayak gibi beğenilen turist gezileri yapılmaktadır. Bu çalışma, bölgenin bir fotoğrafındandır.




74 No. Sonbahar, 35 x 50 cm"Ev Bahçe" Dergisi'nden alınma bir çalışma. Takvimin Eylül ayını gösterdiği aylardan bir gün ve yaz rehaveti çökmüş bahçeye. Canlanmak için yardım bekliyor. Yepyeni bitkilerle kucaklaşıp yorgunluğunu atmak için sabırsızlanıyor.




75 No. Sarı Gül, 24 x 33 cmBir fotoğraftan çalışılmıştır.